top of page

Dünya Maksatlıdır!

  • Yazarın fotoğrafı: opkolektif
    opkolektif
  • 1 Ara
  • 1 dakikada okunur

Varoluşçu Psikoterapi’ye göre dünya, nötr bir zemin ya da dingin bir fon değildir; aksine, insanın varoluşuyla birlikte anlamın sürekli yeniden üretildiği, çoğu zaman da absürtlükle örülü bir sahnedir. Bu sahnede her şey, bireyin kendine yakın ya da uzak tuttuğu anlam eksenlerinde şekillenir. Dünya kendiliğinden bir değer taşımaz; değer, insanın ona yönelişinden doğar.

Eylemlerimiz ve tepkilerimiz hiçbir zaman boşlukta gerçekleşmez; her biri bir karşılık, bir yönelim, bir anlam ilişkisidir. İnsan, varoluşunu soyut bir hiçlikte değil; özne ile nesnenin, anlam ile eylemin iç içe geçtiği bir dünya içinde kurar. Martin Heidegger’in de belirttiği gibi, dünyaya her zaman bulunduğumuz yerden, yani kendi varoluşsal konumumuzdan yaklaşırız. Bu nedenle dünya ile kurduğumuz bağ tarafsız olamaz; ama bu bağı anlamlandırma biçimimiz, bakış açımız her zaman dönüşebilir. Eğer dünyadaki yerimizi gerçekten kavramak istiyorsak, ilk olarak bakış açımızı ve durduğumuz zemini anlamamız gerekir. Bu zemin, yalnızca soyut bir düşünce değil; inançlarımızı, değerlerimizi, geçmiş deneyimlerimizi ve bedensel varoluşumuzu da içine alan varoluşsal bir bütündür. Anlam, bu yerden bakıldığında şekillenir ve insan, bu anlamın hem öznesi hem de taşıyıcısı olur.


Terapötik süreç ise tam da bu noktada bir imkân alanı yaratır: Birey, terapide kendi bakış açısını, değerlerini ve konumlandığı varoluşsal zemini görünür kılma fırsatı bulur. Bu görünürlük yalnızca farkındalık değil; aynı zamanda değişim ve dönüşümün kapısını aralar. Terapi, insanın dünyayla kurduğu ilişkiyi yeniden anlamlandırabileceği, kendi varoluşuna daha sahici bir biçimde yerleşebileceği bir alan açar. Bu nedenle terapötik süreç yalnızca bir “iyileşme” değil; insanın kendi anlam ufkunu genişletme eylemidir. 

 
 

Bu site Nope Dijital Tarafından Tasarlanmıştır.

bottom of page