Toplumsal Cinsiyet: Bir Kavramdan Daha Fazlası
- opkolektif
- 19 May
- 1 dakikada okunur
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından bazı kavramların kullanımına yönelik getirilen sınırlamalar, yalnızca dilsel bir müdahale değil; aynı zamanda toplumsal gerçekliğe dair önemli bir sorunu da beraberinde getiriyor. Özellikle "toplumsal cinsiyet" ve "cinsiyet kimliği" gibi terimlerin yasaklanması ya da görmezden gelinmesi, bireylerin yaşadığı eşitsizliklerin üzerini örtme riskini taşıyor.
Bu kavramlar sadece akademik alanlara ait değildir; bireylerin kimliğini, toplumdaki yerini ve maruz kaldıkları yapısal sorunları anlamamıza imkân tanır. Toplumsal cinsiyet, yalnızca kadınlara ya da LGBTİ+ bireylere özgü bir mesele değil; tüm bireylerin, farkında olsun ya da olmasın, içinde yaşadığı roller bütünüdür.
Psikoloji bize, kimliğin bastırılmasının bireysel düzeyde derin travmalara yol açabileceğini öğretir. Sosyoloji ise, bu bastırmanın zamanla toplumsal huzursuzlukları ve çatışmaları artırabileceğini gösterir. Kavramları yasaklamak, onları var eden gerçeklikleri ortadan kaldırmaz; aksine, üzeri örtülen sorunların daha da derinleşmesine neden olur.
Bugün susturulmak istenen her kavram, aslında en çok konuşmamız gerekenleri işaret ediyor. Bu nedenle, toplumsal cinsiyet gibi temel kavramların savunulması, yalnızca bir hak mücadelesi değil; aynı zamanda bireylerin ruh sağlığı, sosyal barış ve eşitlik için de hayati bir adımdır.