Bir Çocuğun Parmaklarına Yüzük Değmez: Toplumsal Çürümenin Sessiz İtirafı
- opkolektif
- 5 Haz
- 1 dakikada okunur
Toplumların çöküşü yalnızca ekonomik krizlerle, siyasi bunalımlarla ya da savaşlarla gelmez. Asıl yıkım, erdemin, vicdanın ve insana dair sezginin yitirilmesiyle başlar. İşte çocuk yaşta evlilik, bu yıkımın en acı ve utanç verici göstergelerinden biridir. Çünkü burada sadece bir bireyin değil, bir kültürün, bir medeniyetin vicdanı da esir alınır.
Psikoloji, çocukluğu yalnızca biyolojik gelişim evresi olarak görmez. Çocukluk; benliğin temellerinin atıldığı, ruhun şekillendiği, kimliğin ve sınırların inşa edildiği eşsiz ve kutsal bir dönemdir. Bu evre, bireyin duygularını tanıdığı, dünyayı keşfettiği bir iç yolculuktur.
Böylesine kırılgan bir dönemdeki bir çocuğa “eş”, “karı” ya da “koca” gibi roller yüklemek, yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir şiddettir. Bu, bireysel bir travmadan öte, kültürel bir hastalığın dışavurumudur.
Bir çocuğun bedenine yüzük takmak, aslında toplumun kendi çocukluğunu da toprağa gömmesidir. Bu, büyümeyi değil; çürümeyi, yozlaşmayı seçmektir. Oysa bir çocuğun büyüme hakkı, insanlık tarihinin en temel ahlaki ve politik vaadidir. Bu hakkı elinden almak, sadece bir bireyi değil, insanlığın ortak geleceğini de karartır.
Sessiz kalınmaması gereken bir hak ihlalidir bu. Her çocuk, çocukluğunu doya doya yaşamalı; toplumlar ise kendi geleceğine sahip çıkmalıdır. Çünkü bir çocuğun parmaklarına yüzük değdiğinde, yalnızca bir hayat değil, bir vicdan da kırılır.