HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ
- opkolektif
- 24 Nis
- 2 dakikada okunur
Hukukun üstünlüğü, tıpkı adalet gibi, birey ve toplumun varoluşsal bütünlüğünü güvence altına alan asli bir ilkedir. Bu ilke, yalnızca toplumsal düzeni sağlamanın ötesinde, bireylerin ruhsal ve zihinsel sağlığını koruyan, onları güvende tutan ve kendilerini değerli hissettiren bir zemin sağlar. Hukukun, bireyin sadece fiziksel varlığını değil, aynı zamanda içsel bütünlüğünü ve psikolojik dengesini de koruyan bir kalkan işlevi görmesi gerektiği göz ardı edilmemelidir. Keyfiliğin, adaletsizliğin, hukuksuzluğun ve eşitsizliğin hâkim olduğu bir toplumda birey, sürekli bir belirsizlik içinde savrulmaya mahkûm olur. Bu durum, bireyi yalnızca maddi güvenlikten mahrum bırakmakla kalmaz, aynı zamanda derin bir varoluşsal kaygı, sürekli korku ve patolojik düzeyde bir endişe hâli yaratır. İçsel huzursuzluk, yalnızca bireysel travmaların ötesine geçer ve toplumsal yapıyı da derinden sarsar.
Böylesi bir atmosferde, bireylerin yaşadığı psikolojik tahribat, kaygı bozuklukları, depresyon, obsesif-kompulsif belirtiler ve öfke patlamalarından çok daha fazlasını kapsar; toplumsal bağların çözülmesiyle birlikte, kolektif bilinçte güvensizlik, yabancılaşma ve kimlik krizleri yerleşir. İnsanlar arasında güvenin eksikliği, aidiyet duygusunun kaybolması, yalnızlaşma hissinin yaygınlaşması kaçınılmaz hale gelir. Adaletin olmadığı, hukukun yalnızca teorik bir kavram olarak var olduğu bir toplumda birey, özne olma hakkını kaybeder; bireylerin varlıkları nesneleşir, yani değersizleşir. Bu nesneleşme, bireyin içsel varlığını yitirip toplum içinde sadece bir figür haline gelmesine yol açar. Bu kısır döngü, yalnızca bireysel sağlığı değil, toplumsal yapıyı da iflas noktasına getirir.
Ancak hukukun üstünlüğü sağlandığında, birey haklarının güvence altına alındığını bilerek yaşar; bu güven, onun iç huzurunu pekiştirir, özgüvenini derinleştirir, topluma karşı aidiyet duygusunu güçlendirir ve toplumsal yapı güvenilir bir zemin kazanır. Hukukun üstünlüğü, adaletin bir başka adı olarak, yalnızca düzeni sağlamakla kalmaz, aynı zamanda sağlıklı zihinlerin, bireysel huzurun ve kolektif barışın inşa edilmesinin temel koşuludur. Adaletin, eşitliğin ve hukukun inşa ettiği bu zemin, bireyin özgürlüğünü ve toplumsal huzuru garanti altına alır. Toplumda bireylerin haklarının hukuki olarak teminat altına alınması, yalnızca bireysel psikolojik iyilik halini güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun ruhsal yapısını da sağlıklı bir şekilde şekillendirir. Bu nedenle, hukukun üstünlüğü, sadece toplumsal barışın değil, bireysel refahın ve insanlığın en temel gereksinimlerinden biridir.