top of page

SİVİL ÖLÜM: Sessizliğin En Derin Hâli

  • Yazarın fotoğrafı: opkolektif
    opkolektif
  • 10 Tem
  • 1 dakikada okunur

Sivil ölüm, adını pek sık duymadığımız ama etkisiyle birçok hayatı karartan bir kavram. Bu durum, bedenin değil, bireyin toplumsal varlığının infaz edilmesidir. Kişi nefes almaya devam eder ama hayattan silinir: Konuşamaz, çalışamaz, seyahat edemez, oy kullanamaz, hakkını arayamaz. Hukuken vardır ama fiilen yok sayılır.


İktidarların en “yasal” araçlarından biridir bu yöntem. Yargı kararı olmaksızın, yalnızca hoşlanılmayan bir söz, bir duruş ya da bir eleştiri, bireyin toplumdan silinmesi için yeterlidir. Pasaportlar iptal edilir, insanlar işlerinden atılır, isimleri kara listelere yazılır. Birey, kalabalığın tam ortasında görünmez kılınır.


Ancak bu sistemin en tehlikeli yönü, bu sessizliğin zamanla normalleşmesidir. Çünkü sivil ölüm, sadece hedef alınanı susturmaz; onun çevresindeki herkesi de korkuya boğar. Ve korku bulaşıcıdır. İnsanlar, sıra kendilerine gelmesin diye sessizliğe razı olur, başlarını başka yöne çevirir.


Ama unutmamak gerekir ki, korku kadar bulaşıcı olan başka bir şey daha vardır: Dayanışma.


Bir toplum, yalnız bırakılanı ne kadar sahiplendiğiyle var olur. Sessiz kalmak çürütür; dayanışma ise yaşatır. Sivil ölüme karşı en güçlü panzehir, görmezden gelmemek, susmamak ve yan yana durabilmektir. Çünkü bir gün sıra bize geldiğinde, bizi hayatta tutacak olan şey, başkasının bize uzattığı el olacaktır.


Gelin, o eli uzatabilenlerden olalım.

Bu site Nope Dijital Tarafından Tasarlanmıştır.

bottom of page